Gerçeğin Belleği
Bir Alfred North Whitehead Portresi
Sercan Çalcı
Felsefe
Kapak görseli: Matematiksel origami
1. baskı, Eylül 2021
ISBN 978 625 7917-08-7
207 sayfa, 13,5 x 19,5 cm
Freelife 215 gr, Enso creamy 70 gr
190 tl
Kitap yayınlamak bir “olay”dır, ama beklenmeyen kitaplar yayınlamak bir yayıncı için olayların en güzelidir. Sercan Çalcı’nın Gerçeğin Belleği işte tam tamına böyle bir kitap. Türkçe yazılmış özgün felsefe metinlerinin hiç yok denecek kadar az üretildiği bir düşünce ortamında Alfred North Whitehead gibi kolay ele geçmeyen bir filozof üzerine tekil dokunuşlarla örülmüş bir portre metni yazmak, yayınlamak, okumak bir “olay” çıkarmaktan başka nasıl tanımlanabilir ki!
Whitehead ilkin bir matematikçi, Cambridge’de uzun yıllar ders veriyor, bu alandaki en önemli çalışması öğrencisi Russell’la birlikte yazdıkları üç ciltlik Principia Mathematica. Sonra, 60’lı yaşlarına iyice yaklaştığında, felsefeye olan ilgisi giderek ağır basmaya başlıyor. Harvard’ın davetiyle gittiği Amerika’da düşünce tarihine “beklenmedik” varyantlar, sapmalar, kırılmalar olarak eklemlenen kitapları peş peşe kaleme alıyor. Dışarıdan gelenleri ağırlama protokolü gereği uzun yıllar görmezden gelinerek, sükut suikastına uğratılıyor bir şekilde. Neyse ki bugün dünyanın birçok yerinde kurulan araştırma grupları ve benzeri yapıların bünyesinde Whitehead’in çok katmanlı felsefi düşüncesi üzerine boyutlu çalışmalar yapılmakta.
Sercan Çalcı bu çalışmasında Whitehead’in yıllar içinde matematikten metafiziğe evrilen felsefi kazılarının çıktılarını görünür kılmakla kalmıyor, Whitehead’in kavramlarını/akorlarını icra ederken kendi müzikal düşünce ritmini Türkçe felsefe yazımının bir standardı haline getiriyor.
KİTAPTAN
Bıçak bileyen İskitli köle heykeli Alfred North Whitehead’i büyülemişti. Ne görüyordu bu heykelde filozofumuz? Bedeni iki büklüm olmuş, acı içinde çalışan bu köle yukarı doğru bakıyordu. Kölenin bakışlarında öyle bir direnç ve kararlılık vardı ki ezilmiş bir bedenin sunabileceği her türlü acıyı gölgede bırakıyor, ıstırap dolu bir tarihin derinliklerinden bugüne uzanıyordu. Whitehead bugün özgürlük mücadelesini taşıyan kuşakların bu İskitli köleye olan sonsuz borçlarından söz ederken, heykelin yukarı doğru bakışında durdurulamayan bir ivme, engellenemeyen bir kuvvet görüyordu. Tarihin huzursuz ve kaotik güçleri, kölenin bakışlarını yukarı doğru çeviren sapma hareketine kayıtlıydı.
Ne var ki köle bir öte dünyaya ya da bir aşkın varlığa yöneltmiş değildi bakışlarını. Bedenden kurtulmak, ruhani bir dünyada özgürlüğe kavuşmak istiyor değildi. Whitehead, gerçek bir kuvvet görüyordu bu bakışlarda. Fakat durdurulamayan ve engellenemeyen bu kuvvetler tarihin ilerlemesine de bağlanamazdı. Whitehead yaşamın ve evrenin kendisinde yaratıcı bir gelişme olduğunu düşünüyordu ama bu gelişmenin kendisi ne çizgisel bir ilerleme ne de daha iyi şeylere doğru topyekûn bir sıçrama olabilirdi. İskitli köle heykelinin yukarı doğru bakışları, yaşamın dizginlenemez ve köleleştirilemez dinamik güçlerinin bir kanıtıydı ona göre. Aslında bu bakışları miras alan bizlerdik. Sonsuz borcumuzu ödemenin tek yolu buydu.
Bence İskitli köle heykelinin bakışlarını bugün Son kültüründen ve Son bilincinden kurtulmak için harekete geçirmemiz gereken yerdeyiz. Belki de borcumuzu ödememizin bir yolu da budur. Nedir peki Son kültürü ve Son bilinci? Son bilinci ve Son kültürünün en temel semptomu, sonsuzluğu düşünceden ve hayattan kovmaları, onu düşünülebilir olmaktan çıkarmalarıdır. Bizler hayatın hangi alanında olursa olsun, bir Son imgesi üretiyor ve ufkumuzu kapatan bu Son imgesine göre organize oluyoruz. Tarihin Sonundan felsefenin Sonuna, hayatın Sonundan yerkürenin Sonuna, değerlerin Sonundan sanatın Sonuna dek birçok alanda bir Son imgesine bağlanıyoruz. Son, bizim en büyük putumuz. Düşüncemize bir felaket tınısı veren her şey ufka koyduğumuz bir Son imgesinden besleniyor. İçinde yaşadığımız sermaye kültürü de bunun en açık göstergesi. Para, ya da sonsuzluğu an be an yasaklayan Oedipus, bize her metadaki sonluluğu kendisiyle aşabileceğimizi söylüyor. Bir metayı paraya ve parayı da bir metaya çevirirken yaptığımız şey, Son bilincini kullanmaktır. Son bilinci kapitalist değer denklemlerinden sonsuzu kovar; çünkü sonsuz, sermayenin değer denklemleri için değerin mantığını iptal etmeye muktedir her şeyin sığınağıdır. Bu kültürde, oluştan koparılan her şeyin Paraya dönüştürülebilmesi için sürece barajlar kurulur. İşte bu barajları kuran her edim Son kültürüne aittir. Bu kültürü yaratan bizleriz.
Peki ya sonsuzluk? Eski dünyaya ait bir düş mü? Yoksa teolojiye emanet edilip sonra da terk edilmeye layık bir fikirden mi ibaret? Bence hiçbiri değil. Sonsuzluk ne Paraya ne de Tanrıya aittir. Sonsuzluk ne aşkın bir varlığın zamansızlığı ne de artık düşünülemeyen bir tözdür. Sonsuzluk, Gerçeğin Belleğine kayıtlı içkinlik olarak düşünülebilir. Kölenin bakışlarını yukarı doğru kaldıran, yaşamın yaratıcı atılımını sağlayan odur. Sonsuzluk sonlu olana aşılıdır; çünkü sonsuz olan içkindir. İskitli kölenin yukarı doğru bakışındaki ısrar, sonsuzluğu düşünmek için verilen inatçı bir mücadelenin parçasıdır. Sonsuzluğu sonlu olana aşılayın der gibidir.
Gerçeğin Belleği, İskitli kölenin çağrısına kulak veren bir sonsuzluk araştırmasıdır. Bu araştırma şimdi Alfred North Whitehead’in süreç felsefesi içerisinde karşınıza çıkıyor.
“Önsöz”, Sercan Çalcı
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR
ÖNSÖZ
INTRO
Bir Suikast Girişimi
Damnatio Memoriae
Prizma
Gerçeğin Belleği
BİR OLAY KURAMI
Heterojen Düşüncenin Yolları
Çatallanmaya Karşı
Doğanın Geçişi
Mutlak Değil
Konaklar
Matador
Ses ile Nota
Algılı Olay
Ömür
Ontolojik Platform
DOGMATİZME KARŞI
Okyanusa Açılırken
Suflör
Organizma
Dipolar
Merkez Merkez
Çevreler
Oluşun Örgütlenmesi
Basit Lokasyon
Soyutlama
Materyalizmin Eleştirisi
Öznelciliğin Eleştirisi
Rekabetçiliğin Eleştirisi
Son Bilincini Parçalarken
VARLIK ile OLUŞ
Karşılıklı İçkinlik
Program
Spekülatif Felsefe
Dokuz Büyük Engel
Varoluşun Sekiz Kategorisi
İlkeler
Deneyim
İle
Varlığın Sosyolojisi
Hislerin Okyanusu
Tanrı ile Dünya
Senfonik Evren
FİNAL
Eros
Pereunt et Imputantur
KAYNAKÇA